27 Ağustos 2005

Mezmerize

SOADKimi yerlerde pek bir terbiyesiz olsa da, System of a Down'ın Mezmerize'si pek eğlenceli sevgili okuyucular.

Şefimiz, üstüne de şunu ve bunu öneriyor.

Not: Mezmerize için sifre: "www.turkboard.org"

24 Ağustos 2005

Marsian vs Venusian...

"Bayan tasarımcı aranıyor" başlıklı yazıda, İnternet'ten alışveriş yapan kitlenin büyük kısmının bayanlardan oluştuğu sonucuna varılmış. Benim 5 senedir aktif olarak faaliyet gösteren sevgili fiyat arama motorumuz akakce'den bildiğim, gördüğüm rakamlar ise bu sonuçla çelişir durumda. Şöyle ki;
İnternet'te alışveriş yapmadan önce akakce'yi kullanarak fiyat karşılaştırması yapan ve akakce.com takipçisi olmuş kullanıcıların

%22'si bayan, %78'i bay...

Sitede buldukları ile yetinmeyip, "şunu da yapın, bunu da ekleyin" diyen talepkar kullanıcıların ise

%7'si bayan, %93'ü bay...
Bu rakamlara bakarak İnternet'ten alışveriş yapan Türk internet kullanıcıları arasında bayanların hala azınlıkta oldukları sonucuna varmak pek de mantıksız olmasa gerek...

Bu arada dikkatimi çeken başka bir nokta da şu: Tıpkı okulda en güzel notları tutanların çoğunlukla kız öğrenciler olması gibi, giriş-gelişme-sonuç-tesekkur ederim şeklinde yapılandırılmış en nizami mesajları yazanlar da bayanlar olmuş...

17 Ağustos 2005

"Do not worry about your difficulties in mathematics;..."

"...I can assure you that mine are still greater" demiş Einstein. Senelerdir (17 calculus=cok sene) duvarımda duran posteri nihayet cercevelettim ve yerine daha bir sağlam yerleştirdim.

Sonra bu akşam, 5 senedir altlı üstlü oturduğumuz komşumun çocukları geldiler ve bir matematik sorusu sordular bana. O kadar seneden sonra ilk kez :) Kapı çalındı, açtım. Karşımdaki iki velet, ikisi bir ağızdan;
- Taner abi, Taner abi, A = { n E N: n = ( x2 + 4x + 7 ) / x + 1, x E Z } kümesinin elemanlarının toplamı kaçtır?
a)4 b)7 c)13 d)15 e)20
dediler. Tabi böyle olmadı; soruyu abla sordu, ufaklık da "Taner abi, tanıdığın bi bilgisayarcı var mı, benim bilgisayar çok yavaşladı" dedi. Neyse, var mı hatırlayan, kaçtır?

- Ne yakıyo abi bu kilometrede?

- Bilmiyom abi, ne yakiyo?

Memlekette benzin hep aynı fiyatta sanki. Yurdumun insanı neden bu değer üzerinden ölçüyo, ölçmek istiyo yakıt tüketimini, anlamam.

Bi zamanlar benim arayıp da bulamadığım bir bilgidir şimdi gelen. 2000 model enjeksiyonsuz bir Aprilia Pegaso uzun yolda ne yakıyor efendim, buyrunuz. Bir de kayıtlara geçmesi için; 2000 model Aprilia Pegaso yakıt tüketimi şudur efendim:

2005 Temmuz'unda, şehirlerarası yolda ortalama 100-110 km hızda, 19,2 litre / 50 YTL'lik benzin ile 340 km gitmiştir efendim. 305. km'de rezerve düşmüştür. Kilometrede 147 kurusluk bir tuketim yapmıştır. YTL konusuna aklım basmadı şimdi. 50 Milyon Tl, ve 147.058 Tl yani.

Daha mantıklı bir yaklaşımla, 100 km'de 5.6 litrelik tüketimi olmuştur. Oy oy, ne çoktur bu :(

15 Ağustos 2005

Google'dan fal tutmalı

An itibariyle,
mutsuz surat deyince 1. sırada,
huzursuzum deyince de 9. sırada
bizi gostermis google.

Vardır herhal bir bildigi...

Edit: 8. sıraya yükselmişiz!

14 Ağustos 2005

K.Ç.K.

CenavarYani "katil çift katlı", sevgili okuyucular.

Tüm gün boyunca evde depreştikten sonra, akşamüstü sularında şöyle bir silkineyim de dışarı çıkayım, bi iki işimi halledeyim dedim. İşler bitecek gibi değil sevgili okuyucular, ben de biraz salmış durumdayım. Salondan geçerken etrafı görmezden gelip bin bir ıvır zıvırın arasında sıyrılıp kurtarılmış bölgeme, odama çekiliyorum. Zaten yat-kalk-git-çalış-gel-yat-kalk ritmini de yakaladık çok şükür(!).

Neyse efendim öyle gün boyu evde yaşadığım ruhsal ve fiziksel debelenmelerin ardından bindim kızıma, çıktım yola... Konya yolunda Ulus istikametinde gitmekteyim. Trafik kimi zaman farklı gelir ya insana. Bana öyle olur en azından. Daha hızlı, daha karışık görürüm trafiği. Dalgınlığa işaret aslında bu. Bunun da farkındayım, şimdi diyorum bir kaza yapsam ne olur? Kimi haberdar ederim, tabi haberdar edecek halim olursa. Gece hanim olimpiyat oynamakta, nobody bey deseniz gezmelerde tozmalarda.. Allah diyorum supriz yapmis olurum hepsine!.. Sonra da bir "Allah korusun" çekiyorum, böyle şeylerin aklımdan her geçişinde yaptığım gibi.

Besevler istikametine dogru gidecegimden koprulu kavsagin ustunden saga donus yoluna yoneldim. Kafamda bu düşünceler usul usul gitmekteyim. Birden sol aynada yesil bi hareketlenme farkettim, refleks ile saga dogru kacirdim motoru. Kocaman bir kutle son surat solumdan gecti, gitti. Ama ne gecis sevgili okuyucular! Cidden saniye farki ile o kutleye karismaktan kurtuldum.

Şu kamyondan bozma yerli imalat çift katlı yeşil otobüslerimizden bi tanesi. Eleman kavşaktaki kırmızı ışıkta durmaya tenezzül etmeden, sağdan yardırdı. Kendime geldim, yakalayacam diye bi sağa sola bakıp ben de geçtim ışıkta, peşinden... 4. caddenin çıkışındaki ışıkları da takmadı amca, ben de ardından. Az ilerde durakta durdu, yolcu alacak. Solundan geçtim, önünde çapraz biçimde durdurdum motoru. İndim üstünden. Ama bi titreme var üstümde; az önceki korku, üstüne durumu idrak edince gelen sinir...

Cam açık zaten.
Taner: N'apiyosun sen ya?! Seni farkedip kacmasaydim, napacaktin, uzerimden mi gececektin?
Sofor: Nasil?
T: Uzerime çıkıyordun az önce, farketmedin mi?
S: Ben korna çaldım bir suru, duymadın ki sen?
T: Ne kornası? (Dalgınlığıma bakar mısınız?)
S: Korna çaldım ben bi sürü..

Tamam korna çalmıştır belki. Duymadım diyelim. Duymadım, çekilmedim önünden diye, üstümden geçip gidecek, adama bakar mısınız?! Gerçi korna çalmış olsa da kaç kere çalmış olabileceğini siz tahmin edin sevgili okuyucular.

S: Hem sen n'arıyorsun yolun ortasında? Kenardan gitsene?

Bakar mısınız!.. Kenardan gideceğiz, bisikletiz ya biz. Aynı vergiyi vermiyoruz çünkü, köprüden otoyoldan geçerken aynı parayı ödemiyoruz. Hem öyle ha diyince de kalkamıyoruz, gidemiyoruz! Öyle önünde yolu tıkayıp kalıyoruz, tüh...

T: Ne diyorsun sen ya? Bisiklet mi bu? Kenardan gidecek mişim... Hem senin cevrende bu kaporta var... (camin kenarına vuruyorum) Bak bakalim bana, su monttan, kasktan baska bisi var mi uzerinde? Bir dokunsan bana gittim! Et kemik birbirine karışır giderim otobüsün altında? Hiç mi düşünmüyorsun bunu?
S: Ya git kardeşim, zaten geç kaldım seferime!

Geç kalmış ya, adamın üstünden geçmiş, çiğnemiş gitmiş, nolmuş ki?

Azcık daha sakin başlayabilseydim lafa, belki muhabbeti sürdürmek anlamlı olabilirdi. Ama havanın sıcağı, amcanın geç kalmışlığı, bendeki can sıkıntısı ile anlamlı bi yere varamayacağımızı düşünerek, içimden "Allah nası biliyosa öyle yapsın seni" dedim, atladım motora, çektim gittim su kartıma kontör yükletmeye...

Okuduğumuzu Anladık Mı?
- Örtmenim, kafamız karışık iken ve dalgın olduğumuz zamanlarda motosiklete binmemeliyiz.
Bi de örtmenim, hala bir kısım insanımız, motosikletleri yolları paylaştıkları bir araç olarak değil, önlerinde giden bir can sıkıntısı, haddi bildirilmesi, tez zamanda gözden kaybedilmesi gereken bir nesne olarak görüyorlar. Motosikleti kullanarak vatandaşa huzursuzluk veren sıpaların da etkisi bu örtmenim. Ama sonuçta kaportadan yoksun olduğumuzu, et ve kemiğin metal ve asfalt ile birleşmesinin sonuçlarının neler olacağını pek tahayyül edemiyorlar. Nasıldır örtmenim, trafikte iki araç birbirine dokunurlar, ne olur? Hemen durulur, trafik tıkanır, öyle ya cep telefonu ile biyerler aranarak ya da eller göğüste kavuşmuş halde ekip beklenir. Bunun bir dörtteker ve bir motosiklet içeren versiyonunda ise kareye bir ambulans girmesi pek muhtemeldir. Bunu hiç bir zaman akıldan çıkarmamalıyız örtmenim. Trafikte önümüzdeki, yanımızdaki, arkamızdaki aracın sürücüsü en kibar bi insan, en uygar sürücü ödüllü süper bi şahsiyet bile olsa onu yukarıdaki sınıftan kabul edip ona göre davranmalı, tedbiri elden bırakmamalıyız. Ve bunu neden yapmalıyız örtmenim? Çünkü motosiklete binmek çook keyifli örtmeniim... Ölmek için değil, ölünceye kadar örtmeniiim...
- Aferin evladım, otur, 10.

03 Ağustos 2005

chromasia...

Portre,
yakın plan,
siyah beyaz,
renkli.
589 adet güzel fotoğraf...

1.Seksiyon Kadıyayla-Teferrüç

Çocukluğumdan beri hep yanından geçer giderim Uludağ'ın. Her seferinde içim gider. Bir kez olsun tepesine tırmanıp da şöyle bir aşağı bakamamıştım.

Kısmet bu yolculuğa imiş... Buyrunuz GGS (Gece Görsel Sistemler) sponsorluğunda gerçekleştirdiğimiz Teleferik ile Uludağ seferimize...

02 Ağustos 2005

Ankara'dan Ayvalık'a...(Yeni bölüm)

Şaka yaptım size sevgili okuyucular. Nefes falan kesecek bişi olmadı. Zaten gayet Kamil Koç bi güzergah idi takip ettiğim... Efendi efendi Ankara'dan çıkıp sırası ile Balıkesir merkez, Edremit ve Ayvalık mekanlarında birer kaçar gece kalıp, gerisin geriye Ankara'ya döndüm. Bu mekanlarda aile efradı ile eş ve dostlara askerden dönmüş halimi sundum, çocukluğumun yemekleri ile hasret giderip, mekanlardan uygun olanlarında amele yanıklarımın kontrastını azaltmaya çalıştım. Zaten sayılı gün, hop dedi geçti.

Fekat bu arada, burası için de malzeme topladım tabi. Yaşadıklarımızı "publish" etmeden olur mu? İleride bir zaman bloga-kaptirdim-kendimi-yok-mu-elimden-bir-tutan olusumunu da bloglamak gerekiyor sanırım. Ya da soyle bisi * vermek...