17 Kasım 2005

fck

Bu aptal aletin işi bu, su aptal aptal ikonlari boyle ardarda siralamak. O siranin ne ifade ettigini çözmek, üstüne düşünmek vazifesi degil ki; pixelleri boyar zaten ezbere bildigi renklere, biter. Karsisina geçip soyle bir bakabilse, gozu dolar mi acaba?

Elbette hayir.

F.ck you comp-the-idiot, f.ck you discoveryx, f.ck you blogger. Mani oldu halimi takdime hicabim, idare olunmasi arz oluna...

14 Kasım 2005

Eleman aranıyor...

akakce.com, 5 yıldır faaliyet gösteren ilk ve tek Türk fiyat arama motoru...Sevgili fiyat arama motorumuz akakce'de bizimle beraber çalışacak bir arkadaş arıyoruz.

Bu arkadaş evinden çalışacak. Basit bir uygulamayı kullanarak sevgili robotumuz bilbot'a yeni ürünler tanıtacak. Tanıttığı ürün kadar da para kazanacak.

İlgilenir misiniz sevgili okuyucular? Daha doğrusu -okuyucu kitlemizi düşünürsek-, çevrenizde var mıdır böyle iyi insan, titiz vatandaş, tercihen öğrenci birileri?

Ciddi ciddi arıyoruz evet. İsteklilerin şuradan bana ulaşmaları ya da ulaştırılmaları rica olunur. Sevgiler.

13 Kasım 2005

You_belong_to_me.mp3

Bir kenarda uğraşmam gereken nice işler dururken makinada yer açmaya çalışıyorum ayağına onu oraya bunu buraya taşıyordum. Bu esnada arkadaşların soundtrack'lerinde farkettiğim ve dahi pek hoşuma giden bir benzerlik:

Shrek Fiona'yi seviyo...
Jason Wade - You Belong To Me.mp3

Mickey de Malory'yi...
Bob Dylan - You Belong To Me.mp3

feryad-u figan...

İlgililere sesleniyorum buradan: İkide bir gidip gelmeyen akıl, üfleyince sönmeyen keyif istiyorum.

19 Eylül 2005

Rebel Moves soruyor:

Rebel Moves: Are you satisfied?"Are you satisfied with the way
you're living?
Are you satisfied with the way
you're feeling?"

Cevap veriyorum:
- I'm not.

Dinleyiniz.

Internet Explorer Developer Toolbar Beta

Olubalik... Alakasiz.Mozilla'nın DOM Inspector'indan epey sonra MS'den benzer bir oyuncak. Internet Explorer Developer Toolbar Beta...

Bunu alanlar şunları da aldılar: Screen Ruler, Instant Source. İyi de ettiler.

07 Eylül 2005

04 Eylül 2005

Bitmiyor...

Bitmiyor. Cidden bitmiyor. Toplantı odasının bir duvarındaki saat 18:15'i gösterirken, diğer duvara yansıtılan o kocaman word dosyasının sayfaları bir türlü bitip tükenmiyor...

02 Eylül 2005

Film şeridi

Tek başına ve sürekli tekrar şeklinde çalındığında eski dost "Moby-18"in insanın gözünün önünden film şeritleri geçirme etkisi varmış. Hele hele halet-i ruhiyesi de müsait ise kişinin, şarkının etkisi mavi kübik ortamında hiç de beklenmeyen boyutlara varabiliyormuş... Bugün ben bunu gördüm.

27 Ağustos 2005

Mezmerize

SOADKimi yerlerde pek bir terbiyesiz olsa da, System of a Down'ın Mezmerize'si pek eğlenceli sevgili okuyucular.

Şefimiz, üstüne de şunu ve bunu öneriyor.

Not: Mezmerize için sifre: "www.turkboard.org"

24 Ağustos 2005

Marsian vs Venusian...

"Bayan tasarımcı aranıyor" başlıklı yazıda, İnternet'ten alışveriş yapan kitlenin büyük kısmının bayanlardan oluştuğu sonucuna varılmış. Benim 5 senedir aktif olarak faaliyet gösteren sevgili fiyat arama motorumuz akakce'den bildiğim, gördüğüm rakamlar ise bu sonuçla çelişir durumda. Şöyle ki;
İnternet'te alışveriş yapmadan önce akakce'yi kullanarak fiyat karşılaştırması yapan ve akakce.com takipçisi olmuş kullanıcıların

%22'si bayan, %78'i bay...

Sitede buldukları ile yetinmeyip, "şunu da yapın, bunu da ekleyin" diyen talepkar kullanıcıların ise

%7'si bayan, %93'ü bay...
Bu rakamlara bakarak İnternet'ten alışveriş yapan Türk internet kullanıcıları arasında bayanların hala azınlıkta oldukları sonucuna varmak pek de mantıksız olmasa gerek...

Bu arada dikkatimi çeken başka bir nokta da şu: Tıpkı okulda en güzel notları tutanların çoğunlukla kız öğrenciler olması gibi, giriş-gelişme-sonuç-tesekkur ederim şeklinde yapılandırılmış en nizami mesajları yazanlar da bayanlar olmuş...

17 Ağustos 2005

"Do not worry about your difficulties in mathematics;..."

"...I can assure you that mine are still greater" demiş Einstein. Senelerdir (17 calculus=cok sene) duvarımda duran posteri nihayet cercevelettim ve yerine daha bir sağlam yerleştirdim.

Sonra bu akşam, 5 senedir altlı üstlü oturduğumuz komşumun çocukları geldiler ve bir matematik sorusu sordular bana. O kadar seneden sonra ilk kez :) Kapı çalındı, açtım. Karşımdaki iki velet, ikisi bir ağızdan;
- Taner abi, Taner abi, A = { n E N: n = ( x2 + 4x + 7 ) / x + 1, x E Z } kümesinin elemanlarının toplamı kaçtır?
a)4 b)7 c)13 d)15 e)20
dediler. Tabi böyle olmadı; soruyu abla sordu, ufaklık da "Taner abi, tanıdığın bi bilgisayarcı var mı, benim bilgisayar çok yavaşladı" dedi. Neyse, var mı hatırlayan, kaçtır?

- Ne yakıyo abi bu kilometrede?

- Bilmiyom abi, ne yakiyo?

Memlekette benzin hep aynı fiyatta sanki. Yurdumun insanı neden bu değer üzerinden ölçüyo, ölçmek istiyo yakıt tüketimini, anlamam.

Bi zamanlar benim arayıp da bulamadığım bir bilgidir şimdi gelen. 2000 model enjeksiyonsuz bir Aprilia Pegaso uzun yolda ne yakıyor efendim, buyrunuz. Bir de kayıtlara geçmesi için; 2000 model Aprilia Pegaso yakıt tüketimi şudur efendim:

2005 Temmuz'unda, şehirlerarası yolda ortalama 100-110 km hızda, 19,2 litre / 50 YTL'lik benzin ile 340 km gitmiştir efendim. 305. km'de rezerve düşmüştür. Kilometrede 147 kurusluk bir tuketim yapmıştır. YTL konusuna aklım basmadı şimdi. 50 Milyon Tl, ve 147.058 Tl yani.

Daha mantıklı bir yaklaşımla, 100 km'de 5.6 litrelik tüketimi olmuştur. Oy oy, ne çoktur bu :(

15 Ağustos 2005

Google'dan fal tutmalı

An itibariyle,
mutsuz surat deyince 1. sırada,
huzursuzum deyince de 9. sırada
bizi gostermis google.

Vardır herhal bir bildigi...

Edit: 8. sıraya yükselmişiz!

14 Ağustos 2005

K.Ç.K.

CenavarYani "katil çift katlı", sevgili okuyucular.

Tüm gün boyunca evde depreştikten sonra, akşamüstü sularında şöyle bir silkineyim de dışarı çıkayım, bi iki işimi halledeyim dedim. İşler bitecek gibi değil sevgili okuyucular, ben de biraz salmış durumdayım. Salondan geçerken etrafı görmezden gelip bin bir ıvır zıvırın arasında sıyrılıp kurtarılmış bölgeme, odama çekiliyorum. Zaten yat-kalk-git-çalış-gel-yat-kalk ritmini de yakaladık çok şükür(!).

Neyse efendim öyle gün boyu evde yaşadığım ruhsal ve fiziksel debelenmelerin ardından bindim kızıma, çıktım yola... Konya yolunda Ulus istikametinde gitmekteyim. Trafik kimi zaman farklı gelir ya insana. Bana öyle olur en azından. Daha hızlı, daha karışık görürüm trafiği. Dalgınlığa işaret aslında bu. Bunun da farkındayım, şimdi diyorum bir kaza yapsam ne olur? Kimi haberdar ederim, tabi haberdar edecek halim olursa. Gece hanim olimpiyat oynamakta, nobody bey deseniz gezmelerde tozmalarda.. Allah diyorum supriz yapmis olurum hepsine!.. Sonra da bir "Allah korusun" çekiyorum, böyle şeylerin aklımdan her geçişinde yaptığım gibi.

Besevler istikametine dogru gidecegimden koprulu kavsagin ustunden saga donus yoluna yoneldim. Kafamda bu düşünceler usul usul gitmekteyim. Birden sol aynada yesil bi hareketlenme farkettim, refleks ile saga dogru kacirdim motoru. Kocaman bir kutle son surat solumdan gecti, gitti. Ama ne gecis sevgili okuyucular! Cidden saniye farki ile o kutleye karismaktan kurtuldum.

Şu kamyondan bozma yerli imalat çift katlı yeşil otobüslerimizden bi tanesi. Eleman kavşaktaki kırmızı ışıkta durmaya tenezzül etmeden, sağdan yardırdı. Kendime geldim, yakalayacam diye bi sağa sola bakıp ben de geçtim ışıkta, peşinden... 4. caddenin çıkışındaki ışıkları da takmadı amca, ben de ardından. Az ilerde durakta durdu, yolcu alacak. Solundan geçtim, önünde çapraz biçimde durdurdum motoru. İndim üstünden. Ama bi titreme var üstümde; az önceki korku, üstüne durumu idrak edince gelen sinir...

Cam açık zaten.
Taner: N'apiyosun sen ya?! Seni farkedip kacmasaydim, napacaktin, uzerimden mi gececektin?
Sofor: Nasil?
T: Uzerime çıkıyordun az önce, farketmedin mi?
S: Ben korna çaldım bir suru, duymadın ki sen?
T: Ne kornası? (Dalgınlığıma bakar mısınız?)
S: Korna çaldım ben bi sürü..

Tamam korna çalmıştır belki. Duymadım diyelim. Duymadım, çekilmedim önünden diye, üstümden geçip gidecek, adama bakar mısınız?! Gerçi korna çalmış olsa da kaç kere çalmış olabileceğini siz tahmin edin sevgili okuyucular.

S: Hem sen n'arıyorsun yolun ortasında? Kenardan gitsene?

Bakar mısınız!.. Kenardan gideceğiz, bisikletiz ya biz. Aynı vergiyi vermiyoruz çünkü, köprüden otoyoldan geçerken aynı parayı ödemiyoruz. Hem öyle ha diyince de kalkamıyoruz, gidemiyoruz! Öyle önünde yolu tıkayıp kalıyoruz, tüh...

T: Ne diyorsun sen ya? Bisiklet mi bu? Kenardan gidecek mişim... Hem senin cevrende bu kaporta var... (camin kenarına vuruyorum) Bak bakalim bana, su monttan, kasktan baska bisi var mi uzerinde? Bir dokunsan bana gittim! Et kemik birbirine karışır giderim otobüsün altında? Hiç mi düşünmüyorsun bunu?
S: Ya git kardeşim, zaten geç kaldım seferime!

Geç kalmış ya, adamın üstünden geçmiş, çiğnemiş gitmiş, nolmuş ki?

Azcık daha sakin başlayabilseydim lafa, belki muhabbeti sürdürmek anlamlı olabilirdi. Ama havanın sıcağı, amcanın geç kalmışlığı, bendeki can sıkıntısı ile anlamlı bi yere varamayacağımızı düşünerek, içimden "Allah nası biliyosa öyle yapsın seni" dedim, atladım motora, çektim gittim su kartıma kontör yükletmeye...

Okuduğumuzu Anladık Mı?
- Örtmenim, kafamız karışık iken ve dalgın olduğumuz zamanlarda motosiklete binmemeliyiz.
Bi de örtmenim, hala bir kısım insanımız, motosikletleri yolları paylaştıkları bir araç olarak değil, önlerinde giden bir can sıkıntısı, haddi bildirilmesi, tez zamanda gözden kaybedilmesi gereken bir nesne olarak görüyorlar. Motosikleti kullanarak vatandaşa huzursuzluk veren sıpaların da etkisi bu örtmenim. Ama sonuçta kaportadan yoksun olduğumuzu, et ve kemiğin metal ve asfalt ile birleşmesinin sonuçlarının neler olacağını pek tahayyül edemiyorlar. Nasıldır örtmenim, trafikte iki araç birbirine dokunurlar, ne olur? Hemen durulur, trafik tıkanır, öyle ya cep telefonu ile biyerler aranarak ya da eller göğüste kavuşmuş halde ekip beklenir. Bunun bir dörtteker ve bir motosiklet içeren versiyonunda ise kareye bir ambulans girmesi pek muhtemeldir. Bunu hiç bir zaman akıldan çıkarmamalıyız örtmenim. Trafikte önümüzdeki, yanımızdaki, arkamızdaki aracın sürücüsü en kibar bi insan, en uygar sürücü ödüllü süper bi şahsiyet bile olsa onu yukarıdaki sınıftan kabul edip ona göre davranmalı, tedbiri elden bırakmamalıyız. Ve bunu neden yapmalıyız örtmenim? Çünkü motosiklete binmek çook keyifli örtmeniim... Ölmek için değil, ölünceye kadar örtmeniiim...
- Aferin evladım, otur, 10.

03 Ağustos 2005

chromasia...

Portre,
yakın plan,
siyah beyaz,
renkli.
589 adet güzel fotoğraf...

1.Seksiyon Kadıyayla-Teferrüç

Çocukluğumdan beri hep yanından geçer giderim Uludağ'ın. Her seferinde içim gider. Bir kez olsun tepesine tırmanıp da şöyle bir aşağı bakamamıştım.

Kısmet bu yolculuğa imiş... Buyrunuz GGS (Gece Görsel Sistemler) sponsorluğunda gerçekleştirdiğimiz Teleferik ile Uludağ seferimize...

02 Ağustos 2005

Ankara'dan Ayvalık'a...(Yeni bölüm)

Şaka yaptım size sevgili okuyucular. Nefes falan kesecek bişi olmadı. Zaten gayet Kamil Koç bi güzergah idi takip ettiğim... Efendi efendi Ankara'dan çıkıp sırası ile Balıkesir merkez, Edremit ve Ayvalık mekanlarında birer kaçar gece kalıp, gerisin geriye Ankara'ya döndüm. Bu mekanlarda aile efradı ile eş ve dostlara askerden dönmüş halimi sundum, çocukluğumun yemekleri ile hasret giderip, mekanlardan uygun olanlarında amele yanıklarımın kontrastını azaltmaya çalıştım. Zaten sayılı gün, hop dedi geçti.

Fekat bu arada, burası için de malzeme topladım tabi. Yaşadıklarımızı "publish" etmeden olur mu? İleride bir zaman bloga-kaptirdim-kendimi-yok-mu-elimden-bir-tutan olusumunu da bloglamak gerekiyor sanırım. Ya da soyle bisi * vermek...

30 Temmuz 2005

tebdil-i mekanda...

...her zaman huzur yoktur, sevgili okuyucular, aldanmayiniz... Ve endiselenmeyiniz, kaotik hissiyatlardan uzak durunuz, çünkü bilinçli bir seyyah olmanız için elimizden geleni yapıp, işin sırrını sizinle paylaşacağız. Sırrımız aslında çok basit, gayet basit bir matematik formulden geçiyor. Çarp topla ve işte sonuç. Bay Mantık'dan da zaten ne bekliyordunuz ki?

Efendim, formulumuze gecmeden once biraz eski bilgilerimizi tazeleyelim. Onceki derslerimizde gordugumuz gibi H, yani huzur katsayısı uc farklı durum arzedebilirdi. Bu arada neydi o ders diye sağına soluna bakınanları görmüyor değilim, mazeret uretmek yerine cozumcu olsunlar; dersi kaçıranlar kaçırmayanlardan alsın notları. Uc farklı durumumuz sunlar idi:

H > 0 -> :) -> Pozitif H, mutlu surat, huzurlu insan demek.
H < 0 -> :( -> Negatif H, mutsuz surat, huzursuz insan...
H = 0 -> :| -> Duz surat, "mal mode on" tabir ettigimiz ne akar ne kokar durumu.

Mevz-u bahsimiz "Tebdil-i mekan" yaklasiminin sayisal ifadesi ise su sekildedir:

H: Huzurunuz
H0: Ilk andaki huzurunuz
x: Tebdil-i mekan etmek için katettiğiniz mesafe
h: Anlık huzurunuz

olmak uzere

H = H0 + x.h

Daha açık olursak, ilk andaki huzurunuz olan H0 uzerine, gittiginiz yol çarpı anlık huzurunuz eklenir ve bu sekilde son huzur sayinizi bulursunuz. Burada x'i buyutmek maksimum huzura ulasmak icin yeterli gibi gorunmektedir, degil mi sevgili okuyucular? Aldanmayiniz. Cunku toplam huzurunuz doğrudan h'a, yani anlik huzurunuza baglidir ve h'a bagli olarak -ki h negatif de olabilir- gittiginiz yol arttikca daha da huzursuzlanmaniz da olasi. Cok yol gidersiniz ama h negatif oldugu icin, x.h'iniz negatiftir. Siz de basladiginiz huzur sayinizdan daha dusuk bir sayi ile kalakalirsiniz. Hatta bu durumda x'i arttirir, deli gibi yol yaparsaniz, bir bakmissiniz, pozitif olan toplam H'iniz negatiflere dusmus, size de olanlar olmus...

Simdi gelelim anlik huzur mevzuuna. h anlik huzur katsayisi asagidaki sekilde hesaplanmaktadir.

h: anlik huzur katsayisi
t: zaman ekseninde o an bulundugunuz nokta (milattan beri gecen sure, milisaniye cinsinden)

olmak uzere

h = fh(t)

fh fonksiyonunu ilerleyen derslerimizde gorecegimiz icin, simdilik sadece onun - sonsuz ile + sonsuz arasinda degerler donduren bir fonksiyon oldugunu bilmemiz yeterli sevgili okuyucular.

h anlik huzur katsayisinin pozitif ve negatif araliklarda tipki H toplam huzur katsayisinda oldugu gibi davranir. Huzurlu iseniz pozitiftir, degilseniz negatif...

Yani toplarsak;

H = H0 + x.h
H = H0 + x.fh(t)

ve ozetlersek;

anlik huzurunuz pozitif degilse, hiç b.k yemeyin, kırın poponuzu evinizde oturun. Mekan tebdil edecem diye yakacagınız benzinin parası cebinizde kalsın. Ya da... Yadasi sonra. Iste tebdil-i mekandan her dem huzur elde edebilmenin yolu budur sevgili okuyucular. Bu kadar basit. Artık gidebilirsiniz...

PS: Gun icinde zaten yazilmis idi bu yazi, gecenin gelmesi pek bir seyi degistirmedi yani. Gun boyu zaten "gargamel mode on" idi. Arzederim.

25 Temmuz 2005

Kedinizin Köşesi

Aşağıdaki yazıcık 22 Temmuz tarihli Leman'dan, Behiç Pek imzalı... İlk okuduğumda bana buralarda, daha dogrusu komsularda boy gosteren bir arkadaşı hatırlattı, stil olarak. Bakalım sizde de aynı his oluşacak mı, sevgili okuyucular ;)

Soru: Hocam, hani varlık var, büyük oluyor, saçlı oluyor, kuyruk saçaklı. Normal yürüyor, tak tuk ayak ses oluyor. Oysa kendim yürüyorum, kulakları yönlere çevire çevire dinliyorum, kedide tepinse ayakses yok hocam. Bu nasıl? Bir ne bu? Nasıl yaparım ayakses?
Rumuz: Helecan

Cevap: Yavrum at söylüyorsun sen. At'ta altta pabuç var matel gibi sertten yapılmış. Kedide pati yastıklı yavrum. Yastıkta adam uyur, kadın uyur. Yere kedi basması yoksestir. Varses av kaçırır. Kıvır patini, vücüdünü döndere döndere uyu yavrum. Dimağdan fare seyret uyurkan...

24 Temmuz 2005

İşe motosiklet ile gidin.

Dikkat ettim de, genelde hep ingilizce olmuş başlıklarım. Hoş değil. Tam "Ride to work" yazıyordum, değiştirdim.

Evet sevgili okuyucular, gavurun böyle bir günü var, "İşe motosikletle gitme günü". Her sene "Temmuzun üçüncü çarşambası"nda kutlanıyor ve bu sene 14.sü gerçekleştirildi.

Nedir amaç? En başta trafikte motosikletlerin varlığına medyanın dikkatini çekmek. Bu sayede haber bültenlerinde iki satır da olsa yer almak önemli birşey. Daha, dörtteker sahiplerini motosiklet kullanımına özendirmek. Trafik yoğunluğu ve park sorunları ikitekere uzak konular malum. Daha daha, motosiklet kullanıcıların kimler olduğu konusunda yaygın olan kanının altını çürütmek. Bizde pek yok ama, chopperci-serseri-kocaman abiler değil motosiklet kullanıcıları. Zaten bizde chopper'cilar Amarika'dakilerin aksine serseri, çulsuz falan degil, makam mevki sahibi, cok parali, az poser abiler. Neyse bu biraz ince bir mevzu zaten. Ya da efendime soyleyelim, bizde daha yaygın olarak görülen -ya da duyulan- racing'ler demek değil motosiklet. Hayatın tadını ıskalamak istemeyen, aklı fikri başında -hatta belki biraz da fazla- insanların da tercihi bu alet.

Ben bu günlerde -sanırım- işsiz olduğum için ıskaladım ama, olayın güzelliğini biraz geç de olsa paylaşmamak olmaz.

Mümkün olduğu müddetçe işe motosiklet ile gidin ki;
- Sabah ve akşam trafiği nedeniyle yükselen günlük sinir katsayınız normal seviyelerde dolaşsın, bu sayede başka şeylere sinirlenebilin :p
- İşe gidiş geliş saatleri sizin için günün en eğlenceli saati haline dönüşsün.
- Aylık benzin masrafınız azalsın.
- ve daha şimdi burada saymayacağım, motosiklet kullandığınızda oluşan artı değerlerin hepsi sizin olsun... Nelerdir bu değerler, bu ayrı bir oturum konusu. Evet tesekkur ediyoruz, buraya kadar okuduğunuz için. Siz çok iyi bi insansınız. Valla...

23 Temmuz 2005

I need you...

"...to light the fire of my soul" demişler... Müziğin sustuğu an işte o andır sevgili okuyucular.
Bir de kanatlı olanı var, o da görülmeye değer...

16 Temmuz 2005

X5

Hep derim, ben hızı degil, hızlanmayı, ivmeyi seviyorum diye. Yüksek sürat mı ivme mi, hep ivmedir galip gelen keyif yönünden. Yuksek ihtimalle de enduroculugun getirdigi birsey. Malum cogu enduro hem kapasite olarak, hem de ergonomi yönünden yuksek surat ile gitmeye uygun bir motosiklet degildir.

Mevz-u bahis bu ivmelenme hissi en çok kırmızı ışıklarda yaşanır. Hem kırmızıdan yeşile geçen ışıkların psikolojik etkisi, hem kırmızı ışık sonrasında genelde önünüzün müsait olması... Ayaklar yerde hafif geriye dogru kıvrık, drag yarışlarında görülüp öğrenilmiş pozlarda kalkar; bir, ki, üç derken 130-140'u görürsünüz, dört boş geçer, beş ile normal sürate inersiniz. O sırada aynadaki tingir mingir dörttekerler de pek bir sevimli görünürler...

İşte normalde aynada tingirdamasi gereken dört tekerlerden sonradan dört çeker olduğunu öğrendiğim bitanesi elimize bir verdi sevgili okuyucular, görmeliydiniz. Farketmemistim oyle bir arac oldugunu, ben gene öyle orta kararda kalkıp oyun oynayacaktım kendi kendime. İkinci viteste baktim ki, solumdaki aracın burnu beni gecmiş bile. Megersem ışıklarda dururken arkadaş beni gozune kestirmiş. Ben de öyle biraz gevşek alınca, vınn. Hemen tek-el-ile-kullan-ben-zaten- oylesine-gidiyordum- bakina-bakina moduna gecip karizmayı en az çizikle kurtarma yolunu seçtim. Önümde uzayıp giden abiyi de takdir ettim...

13 Temmuz 2005

Strings...

Filmlerde ölüm sahneleri -özellikle ölecek kişi bikaç kelam eder de, öyle giderse- çok etkilemiştir beni. Geçen izlediğim Strings'de ise cenaze töreni denebilecek seremoniye takildim.

Kuklalar bunlar. Ucu görünmeyen, taa yukarlarda bir yerlere bağlı bir sürü ipleri var. Olur da bu iplerden birine bişi olursa, o ipin ucundaki organ işlemez hale geliyor. Tam kafalarının ortasından çıkan ise baş ipleri, şah damarı gibi birşey. Kukla savaşçılar birbirilerinin baş iplerine saldırıyorlar ki, kesin sonuç alabilsinler.

Her biri tablo gibi süper görüntülerin yanında, kukla olmanın getirdiği birçok ilginç detay var filmde. Organ nakli, hapisaneler, kapılar, bebek kuklanın doğumu, kuklaların aşık olmaları... Şöyle bir webi var filmin, şöyle de bir broşürvari pdf'i...

Neyse, buraya kadar maddeci Taner'in gözlemleri, mekanik şeyler... Film biraz ağır da olsa ilerliyor, olaylar gelişiyor, ve bir yerde esas kuklanın kızkardeşi ölüyor. Filmin kötü kuklası baş ipini kesiyor çünkü.

Törelerine göre bir cenaze töreni düzenliyorlar. Kukla kızı bir sal üzerinde, çiçeklerle donanmış bir şekilde iskeleden suya salıveriyorlar. Kaşlarının üstünden çıkan ipleri ve baş ipi kıyıdaki kardeşinin elinde. Sal yavaş yavaş kıyıdan açılıyor ve kızın ipleri abisinin parmaklarının arasından usul usul kayıyor. İpler akıyor akıyor ve nihayetinde tükeniyor.

Kız kardeş son yolculuğuna başlıyor. Geride kardeşi ellerinin arasında akıp gitmiş öylece kalakalmış abisi...

22 Haziran 2005

Notepad2 - a notepad replacement...

Yani diyorki, Windows'un notepad'ini atın, yerine bunu koyun. Benim gibi gün içinde yüzlerce kez sağ tık->view source yapan biri iseniz, kesinlikle hoşunuza gidecek.

Daha önce metapad idi favorim, simdi notepad2'i buldum. Hız, görünümünü istediğiniz gibi özelleştirme, metin üzerinde zoom in/out(!), kod renklendirme, ve en önemlisi sol yüzük parmağı ile kapanma için, buyrun notepad2'e...

Registery'e oraya buraya girmeden, amele yoldan orjinal notepad ile bunu yer değiştirmek için; dosyanın adını "notepad.exe" yapıp, (W2K için) "winnt\system32\dllcache\","winnt\system32\" ve "winnt\" dizinlerindeki notepad.exe'lerin üzerine yapıştırmak yeterli oluyor. Windows File Protection biraz mırın kırın ediyor ama, yapacak pek bir şeyi de kalmıyor garibin :)

10 Haziran 2005

Askerlik yaptık...

Sonunda gidip vatani görevimizi ifaa ettik geldik.. Sayılı gün idi, çabuk geçti. Ve az çok şöyle bişi idi...




Bir oraya bir buraya tıklamak yerine... "Mouse Gestures"

Ey ahali!... Fare ile ekranın bir o köşesine bir bu köşesine gitmekten sıkıldım ya da sağ tıklamaya da gıcığım diyorsanız, bakınız tam size göre bir ürünümüz var. Belki de bir kavramımız var, tanımayanlarınız ile tanıştırmak istediğimiz demek lazım, çünkü mevzumuz ile ilgili farklı programlar ve farklı yöntemler mevcut... Ama sonuç aynı; daha az fare hareketi, daha hızlı kompüter kullanımı! Özellikle internette surf sırasında fareyi sağ tıklayıp, sağa bir çizgi, hop ileri; sola bir çizgi, hop geri...

"Mouse Gestures" oluyor ana fikrimiz. Biz bu teknolociyi eskiden, daha sevgili tilkilerimizin geliştiricilerinin kafalarında dolandığı çağlarda, Sensiva isimli bir poroğramızı kullanarak mümkün kılardık. Sonradan Sensiva paralı hale geldi. Ücretsiz halini bir müddet daha kullandıktan sonra, n'oldu, makina formatlamaları, işler güçler arasında Sensiva kayboldu gitti. Sonra efendim bendeniz askerden dondum ve haliyle makine formatladım, O sırada da dedimki kendime; "ee ne guzeldi, tıkır tıkır gezerdik sayfalarda, ne varki simdilerde sensiva yerine?" Gittim, once Sensivaya baktım ki, abiler aşmışlar... Biraz dolanınca aradığımı buldum, küçük, akıllı, ücretsiz: işte Strokeit... Strokeit varmış bayağı bir zamandır da, bizim haberimiz yok imiş. Neyse tanıştık kendisi ile, memnun kaldık.

Firefox ve Opera zaten bu iş ile haşır neşir olmuş durumda, dinozor explorer için de Strokeit var, şurdan bakılabilecek yardımcı değnekler var. Birinden birini kurun, başlayın ekranı farelemeye...

25 Mayıs 2005

amasra ışıkaltın otel, ya da isikaltin otel

Buyrun Amasra Işıkaltın Otel'in bize yaptığı keleği buradan okuyun...

edit: uzuun bir zaman geçmesine rağmen amasra ışıkaltın otel ile ilgili mağduriyetimizi buraya taşıyamamıştık. Fekat, buyrunuz bizim gibi miskinlik yapmayıp olayı kendi blogunda dile getirmiş kaderdaşımıza kulak verelim. İşte Amasra Işıkaltın Otel Vak'ası...

19 Mart 2005

baska 60 yok

Baska 150 yok idi once. Tabi o zamanlar biz bu raconu bilmiyorduk, soylemedik bunu. Sonra ogrendik, baska 100 yok dedik, tepeden tırnağa ıslattılar bizi!.. Adet bu imis; 100'un altına dusen yatagında bile olsa ıslatılırmıs.

Bir kırk daha gecti, bugun "baska 60 yok" diyoruz...

Zorunuza gitmesin :)